Divanı Hikmet Farsça mı ?

Ilay

New member
Divân-ı Hikmet Farsça Mı? Toplumsal Cinsiyet, Irk ve Sınıf Bağlamında Bir İnceleme

Herkese merhaba,

Divân-ı Hikmet’i duyduğumda aklıma ilk gelen şey, bu eserle ilgili farklı düşüncelerin ve yorumların iç içe geçtiği, aslında çok daha geniş sosyal yapıları ve eşitsizlikleri tartışma fırsatıdır. Şiir ve edebiyat her zaman toplumsal normların, sınıf farklılıklarının, hatta ırkçılığın ve toplumsal cinsiyetin iç içe geçtiği bir alan olmuştur. Divân-ı Hikmet’in Farsça olup olmadığı gibi bir soruya bakarken, biz aslında sadece dilsel bir meseleye takılmıyoruz; bu, aynı zamanda o dönemin toplumsal yapılarıyla, kültürel etkileşimlerle ve hatta sınıfsal ayrımların ne şekilde işlendiğiyle de doğrudan ilişkilidir. Bugün bu yazıda, Divân-ı Hikmet ve Farsça meselesini, sosyal yapılar, eşitsizlikler ve toplumsal normlar perspektifinden ele alacağız. Gelin, derin bir keşfe çıkalım.

Divân-ı Hikmet ve Farsça: Bir Edebiyat Eserinden Sosyal Bir Mesaj

Divân-ı Hikmet, özellikle Türk-İslam dünyasının önemli fikir adamlarından Hoca Ahmet Yesevi'nin eseri olarak bilinir. Hoca Ahmet Yesevi, tasavvuf geleneği içinde önemli bir yer tutar ve eserleriyle, özellikle de "hikmet" kavramıyla toplumların ruhsal derinliklerine inmeyi hedeflemiştir. Ancak “Farsça mı?” sorusu, yalnızca dilsel bir tartışma olmaktan çok daha fazlasını ifade eder. Bu soru, bir toplumun kültürel tarihini, halkın dilini, toplumsal cinsiyet anlayışlarını ve sınıf yapılarını anlamamıza olanak tanıyacak bir kapıdır.

Divân-ı Hikmet’in Türkçe olarak ortaya çıkmış olmasına rağmen, eserdeki bazı şiirlerin Farsça etkiler taşıması, dönemin kültürel etkileşimlerini gözler önüne serer. Farsça, Osmanlı İmparatorluğu gibi birçok İslam devletinin edebiyatında önemli bir yer tutmuş, Arapçanın yanında önemli bir kültürel araç olmuştur. Farsça, bu toplumsal yapıların egemen dilidir; yani yüksek sınıf ve entelektüel çevreler tarafından benimsenmiş ve halkın yaşadığı dilin ötesinde bir “soyluluk” simgesi olarak görülmüştür.

Bu bağlamda, Hoca Ahmet Yesevi’nin Divân-ı Hikmet’i Türkçe yazmış olması, bir dil tercihi değil, aynı zamanda halkla doğrudan bir iletişim kurma amacını taşır. Türk halkının günlük hayatına, inançlarına ve kültürüne en yakın dil olan Türkçe, Yesevi’nin halkı anlaması ve onlara hitap etmesi için bir araç olmuştur. Fakat Farsça ve Arapçanın edebiyat dünyasında bu denli baskın olduğu bir dönemde, Divân-ı Hikmet’in varlık göstermesi, o dönemin dilsel ve kültürel iktidar yapısının bir eleştirisi gibidir.

Toplumsal Cinsiyet, Irk ve Sınıf: Edebiyatın Dönüşen Yüzü

Hoca Ahmet Yesevi’nin eserinde görülen Türkçe kullanımı, dönemin toplumsal yapısına dair önemli ipuçları verir. O dönemde edebiyat genellikle erkek egemen bir alan olarak şekillendiği gibi, Türkçe gibi halk dili de, toplumun alt sınıfları için daha ulaşılabilirken, Farsça ve Arapça gibi diller, üst sınıfın ve elitlerin dilidir. Bir anlamda, bu diller halkın dışındadır ve bu dilde yazanlar da genellikle toplumun yönetici sınıfını temsil eder.

Toplumsal cinsiyet perspektifinden baktığımızda, Yesevi’nin eserleri, erkeklerin egemen olduğu bir kültürel yapıyı yansıtıyordu. Bu toplumlarda kadınlar genellikle edebiyatın ve felsefenin dışındaydılar, çünkü hem kültürel hem de dini bağlamda erkeklerin hakim olduğu bir düşünsel atmosfer vardı. Ancak Yesevi’nin halkı ile kurduğu yakın bağ ve dilin sadeliği, kadınların da sesini duyurabildiği bir yol açtı. Burada kadınların deneyimleri ve duyguları, farklı bir dilde, daha derin bir anlamda temsil edilemiyor olabilir, ama halk arasında kadınların sözlü edebiyatla ve halk hikâyeleriyle kendilerini ifade etmeleri önemli bir yere sahiptir.

Irk ve sınıf faktörlerine de bakmak gerekirse, Farsça ve Arapça'nın hüküm sürdüğü bu dönemde, Türkçe'nin halk dili olarak seçilmesi, bir tür sınıf ayrımının da eleştirisidir. Türk halkının kendi dilinde yazan bir edebiyatçı olarak Yesevi, yalnızca dilsel bir tercih yapmamış, aynı zamanda toplumsal eşitsizlikleri ve ayrımcılığı da sorgulamıştır. Bu, aslında daha geniş bir sosyal yapıyı, halk ile elit arasındaki uçurumu sorgulayan bir duruştur.

Erkeklerin Stratejik ve Çözüm Odaklı Yaklaşımı: Edebiyatı Güçlendiren Bir Araç

Erkeklerin toplumsal cinsiyet, ırk ve sınıf gibi faktörlerle şekillenen bir dünyada genellikle stratejik bir yaklaşım benimsediğini söyleyebiliriz. Çoğu zaman, erkekler toplumsal normları ve iktidarı kabul eder ve bu yapılar içinde güç elde etmek için çözüm arayışlarına girerler. Yesevi’nin Divân-ı Hikmet’te Türkçe’yi kullanması, toplumsal normları ve sınıf ayrımlarını, özellikle de elitlerin egemen olduğu Farsça ve Arapça gibi dillerin sınırlarını aşan bir hareketti. Yesevi’nin tercih ettiği dilin bu kadar halkçı olması, onun toplumsal yapıyı değiştirme ve dönüştürme amacını güttüğünü gösterir.

Kadınların Empatik ve İlişkisel Bakış Açısı: Edebiyatın İçsel Gücü ve Duygusal İfade

Kadınların, özellikle edebiyat gibi yaratıcı alanlarda daha empatik ve duygusal bir yaklaşım sergileyebileceğini söyleyebiliriz. Yesevi'nin halkla kurduğu ilişkide, dilin halkın özüdür ve bu dil, toplumun derinliklerindeki duygusal, ruhsal bir rezonansı açığa çıkarır. Türkçe'nin halk arasında yaygın olması, kadınların da bu dili kullanarak toplumsal yapıları aşarak, bir anlamda edebiyatın içsel gücüne katılmalarına olanak tanır. Farsça, yüksek sınıfın dili olmanın ötesinde, kadınların kendilerini ifade etmeleri için bir bariyer oluşturuyordu. Yesevi’nin Türkçe kullanması, bu engelleri aşmak adına önemli bir adım olur.

Sonuç: Divân-ı Hikmet’in Toplumsal Yansıması

Divân-ı Hikmet’in Farsça olup olmadığı sorusu, sadece dilsel bir sorudan ibaret değildir. Bu soru, dönemin kültürel, toplumsal ve sınıfsal yapılarının bir yansımasıdır. Yesevi’nin Türkçe kullanımı, aslında halkla doğrudan bir bağ kurma çabasıdır ve toplumsal eşitsizlikleri sorgulayan bir duruş sergiler. Dil, sadece bir iletişim aracı değil, aynı zamanda toplumsal normların, sınıf ayrımlarının ve eşitsizliklerin de bir aracıdır.

Bu bağlamda, Divân-ı Hikmet’in diline ve içeriğine bakarken, biz sadece bir edebi metni incelemiyoruz; aynı zamanda toplumsal yapıyı, sınıf ayrımlarını, cinsiyet rollerini ve kültürel etkileşimleri de incelemiş oluyoruz. Peki, sizce Yesevi’nin Türkçe kullanımı, o dönemdeki sınıfsal ve cinsiyetsel eşitsizlikleri ne ölçüde değiştirebilir? Divân-ı Hikmet’in dilindeki değişim, toplumsal yapılar üzerinde nasıl bir etkide bulunmuş olabilir?