Ilay
New member
[color=]“Tabiri Caizse” Bir Deyim mi? Hikâyenin İçinden Gelen Bir Anlatı[/color]
Selam dostlar,
Bugün size biraz farklı bir şey anlatmak istiyorum. Hani bazen bir cümle kurarız, ardından farkında olmadan “tabiri caizse” deriz ya… İşte o küçük ifade, aslında dilimizin zarif bir kaçamak noktası gibi. Hem açıklayıcı, hem de duygusal bir nefes. Geçenlerde başımdan geçen bir olayı anlatırken bu ifadeyi öyle yerinde kullandım ki, bir anda herkesin dikkatini çekti. O an anladım ki, “tabiri caizse” yalnızca bir dil kalıbı değil; bir duygunun, bir kararsızlığın, bazen de bir inceliğin dışa vurumu. Gelin, bunu size bir hikâyeyle anlatayım.
[color=]Bir Akşamüstü Sohbeti: Karakterlerle Tanışalım[/color]
O akşam, yağmur ince ince yağıyordu. Üç kişi, küçük bir kafede bir araya gelmişti:
Mert, Ali ve Zeynep.
Mert, her zaman olduğu gibi çözüm odaklıydı. Analitik düşünen, stratejik konuşan bir adamdı. Her sorunun bir formülü, her duygunun bir mantığı olduğuna inanırdı.
Ali ise orta yolu bulan, biraz daha esprili ama temkinli bir karakterdi.
Zeynep ise tam bir kalp insanıydı. Olaylara duygusal yaklaşır, her kelimenin altındaki niyeti hissederdi.
Konuşma bir noktada dil üzerine kaydı. Mert birden, “Zeynep, geçen gün ‘tabiri caizse’ dedin ya, o aslında yanlış kullanılıyor olabilir,” dedi.
Zeynep gülümsedi. “Yanlış mı? Ben sadece hissettiğim gibi söyledim,” diye yanıtladı.
Ali hemen araya girdi: “Belki de ikiniz de haklısınızdır, tabiri caizse, bu deyim biraz arada kalmış bir şey zaten.”
O anda Zeynep’in gözleri parladı. “İşte tam da bu! Arada kalmış... Ne kadar doğru bir tanım!” dedi.
[color=]“Tabiri Caizse”nin Hikâyesi[/color]
“Tabiri caizse” ifadesi Arapçadan geçmiş bir kalıptır. “Tabir” kelimesi “anlatım, ifade etme şekli” anlamına gelir, “caiz” ise “uygun, kabul edilebilir” demektir. Yani bu deyim aslında “söylemem uygun görülürse” ya da “doğru tabirle söylemek gerekirse” anlamındadır.
Yani bu cümleyi kurarken kişi, sanki kelimelerin sınırında dolaşır. Söyleyeceği şey biraz mecazlı, biraz riskli, biraz da içten gelir. Dilin izin verdiği ölçüde, duygusunu açığa vurur. “Tabiri caizse” demek, aslında “şimdi söyleyeceğim şeyin tam karşılığı yok ama hissini anlatmak istiyorum” demektir. Bu yüzden hem aklın hem kalbin kesişim noktasında durur.
Mert bunu duyunca hafifçe başını salladı. “Demek o zaman, bu deyim aslında düşünceyi meşrulaştırıyor. Yani, insan tam emin değilken bir güvenlik kalkanı gibi kullanıyor.”
Zeynep gülümsedi. “Belki de kalbin tam tarif edemediğini akıl biraz süzgeçten geçiriyor, tabiri caizse, içten geleni zarifçe dile getiriyor.”
[color=]Bir Deyim, İki Bakış: Erkek ve Kadın Yaklaşımı[/color]
Mert’in zihni bu deyimi mantıksal bir yapıya oturtmaya çalışıyordu. “Yani, bu aslında iletişimde stratejik bir araç. Söyleyeceğin şeyin sertliğini yumuşatıyor, karşındakine ön hazırlık yapıyor,” dedi.
Zeynep ise farklı düşünüyordu: “Benim için bu deyim bir kalp filtresi gibi. Kırmadan, incitmeden anlatma isteği. Yani, sözcüklerin ardına gizlenmiş bir nezaket.”
İkisi de haklıydı aslında. Dil, sadece bilgi aktarmanın değil, duyguyu paylaşmanın da aracıdır. Mert, bu ifadeyi bir tür “mantıksal tampon” olarak görüyordu. Zeynep ise “empatik bir yumuşaklık” olarak hissediyordu.
İşte bu noktada Ali kahvesini yudumlayıp araya girdi:
“Yani tabiri caizse, siz aynı şeyi farklı dillerde konuşuyorsunuz.”
Gülüştüler. O anda dilin sadece kelimelerden ibaret olmadığını hep birlikte fark ettiler.
[color=]Bir Deyimin Taşıdığı Duygu[/color]
Gece ilerledikçe konuşma daha derinleşti.
Mert geçmişinden bir olay anlattı: “Bir keresinde birine gerçeği söylemem gerekiyordu ama nasıl söylesem kırılacağını biliyordum. O zaman da ‘tabiri caizse’ dedim. Çünkü ne tam gerçeği yumuşatabiliyordum ne de sustuğumda vicdanım rahattı.”
Zeynep başını eğdi. “Ben de birine veda ederken aynı kelimeyi kullandım. ‘Tabiri caizse, yollarımız buraya kadar,’ demiştim. Sanki o kelimeler, içimdeki sızıyı biraz dindirdi.”
İkisinin arasında ince bir sessizlik oldu. Bu kez Ali’nin sesi duyuldu:
“Aslında bu deyim, duygularla mantığın buluştuğu bir köprü gibi. Söylemek istediklerimizin hem içten hem ölçülü olmasını sağlıyor.”
[color=]Forumdaşlara Soru: Sizce Bu Deyim Neyi Temsil Ediyor?[/color]
Bu küçük sohbetin sonunda fark ettim ki, “tabiri caizse” sadece bir deyim değil, bir ruh hâli. Bazen bir özür, bazen bir çekince, bazen de bir samimiyet işareti.
Kelimelerin tam olarak yetmediği yerde, insani bir zarafet taşıyor.
Peki siz ne düşünüyorsunuz dostlar?
Sizce “tabiri caizse” bir kaçış mı, yoksa bir anlatım cesareti mi?
Bu ifadeyi kullandığınızda siz ne hissediyorsunuz — bir korunma, bir nezaket, yoksa içten gelen bir açıklık mı?
Belki de hepimizin içinde bir “tabiri caizse” vardır; söylenemeyeni anlatmanın, anlatılamayanı hissettirmenin yolu…
Ne dersiniz, sizce hangi anlarda bu deyim dilinizden dökülüyor?
Selam dostlar,
Bugün size biraz farklı bir şey anlatmak istiyorum. Hani bazen bir cümle kurarız, ardından farkında olmadan “tabiri caizse” deriz ya… İşte o küçük ifade, aslında dilimizin zarif bir kaçamak noktası gibi. Hem açıklayıcı, hem de duygusal bir nefes. Geçenlerde başımdan geçen bir olayı anlatırken bu ifadeyi öyle yerinde kullandım ki, bir anda herkesin dikkatini çekti. O an anladım ki, “tabiri caizse” yalnızca bir dil kalıbı değil; bir duygunun, bir kararsızlığın, bazen de bir inceliğin dışa vurumu. Gelin, bunu size bir hikâyeyle anlatayım.
[color=]Bir Akşamüstü Sohbeti: Karakterlerle Tanışalım[/color]
O akşam, yağmur ince ince yağıyordu. Üç kişi, küçük bir kafede bir araya gelmişti:
Mert, Ali ve Zeynep.
Mert, her zaman olduğu gibi çözüm odaklıydı. Analitik düşünen, stratejik konuşan bir adamdı. Her sorunun bir formülü, her duygunun bir mantığı olduğuna inanırdı.
Ali ise orta yolu bulan, biraz daha esprili ama temkinli bir karakterdi.
Zeynep ise tam bir kalp insanıydı. Olaylara duygusal yaklaşır, her kelimenin altındaki niyeti hissederdi.
Konuşma bir noktada dil üzerine kaydı. Mert birden, “Zeynep, geçen gün ‘tabiri caizse’ dedin ya, o aslında yanlış kullanılıyor olabilir,” dedi.
Zeynep gülümsedi. “Yanlış mı? Ben sadece hissettiğim gibi söyledim,” diye yanıtladı.
Ali hemen araya girdi: “Belki de ikiniz de haklısınızdır, tabiri caizse, bu deyim biraz arada kalmış bir şey zaten.”
O anda Zeynep’in gözleri parladı. “İşte tam da bu! Arada kalmış... Ne kadar doğru bir tanım!” dedi.
[color=]“Tabiri Caizse”nin Hikâyesi[/color]
“Tabiri caizse” ifadesi Arapçadan geçmiş bir kalıptır. “Tabir” kelimesi “anlatım, ifade etme şekli” anlamına gelir, “caiz” ise “uygun, kabul edilebilir” demektir. Yani bu deyim aslında “söylemem uygun görülürse” ya da “doğru tabirle söylemek gerekirse” anlamındadır.
Yani bu cümleyi kurarken kişi, sanki kelimelerin sınırında dolaşır. Söyleyeceği şey biraz mecazlı, biraz riskli, biraz da içten gelir. Dilin izin verdiği ölçüde, duygusunu açığa vurur. “Tabiri caizse” demek, aslında “şimdi söyleyeceğim şeyin tam karşılığı yok ama hissini anlatmak istiyorum” demektir. Bu yüzden hem aklın hem kalbin kesişim noktasında durur.
Mert bunu duyunca hafifçe başını salladı. “Demek o zaman, bu deyim aslında düşünceyi meşrulaştırıyor. Yani, insan tam emin değilken bir güvenlik kalkanı gibi kullanıyor.”
Zeynep gülümsedi. “Belki de kalbin tam tarif edemediğini akıl biraz süzgeçten geçiriyor, tabiri caizse, içten geleni zarifçe dile getiriyor.”
[color=]Bir Deyim, İki Bakış: Erkek ve Kadın Yaklaşımı[/color]
Mert’in zihni bu deyimi mantıksal bir yapıya oturtmaya çalışıyordu. “Yani, bu aslında iletişimde stratejik bir araç. Söyleyeceğin şeyin sertliğini yumuşatıyor, karşındakine ön hazırlık yapıyor,” dedi.
Zeynep ise farklı düşünüyordu: “Benim için bu deyim bir kalp filtresi gibi. Kırmadan, incitmeden anlatma isteği. Yani, sözcüklerin ardına gizlenmiş bir nezaket.”
İkisi de haklıydı aslında. Dil, sadece bilgi aktarmanın değil, duyguyu paylaşmanın da aracıdır. Mert, bu ifadeyi bir tür “mantıksal tampon” olarak görüyordu. Zeynep ise “empatik bir yumuşaklık” olarak hissediyordu.
İşte bu noktada Ali kahvesini yudumlayıp araya girdi:
“Yani tabiri caizse, siz aynı şeyi farklı dillerde konuşuyorsunuz.”
Gülüştüler. O anda dilin sadece kelimelerden ibaret olmadığını hep birlikte fark ettiler.
[color=]Bir Deyimin Taşıdığı Duygu[/color]
Gece ilerledikçe konuşma daha derinleşti.
Mert geçmişinden bir olay anlattı: “Bir keresinde birine gerçeği söylemem gerekiyordu ama nasıl söylesem kırılacağını biliyordum. O zaman da ‘tabiri caizse’ dedim. Çünkü ne tam gerçeği yumuşatabiliyordum ne de sustuğumda vicdanım rahattı.”
Zeynep başını eğdi. “Ben de birine veda ederken aynı kelimeyi kullandım. ‘Tabiri caizse, yollarımız buraya kadar,’ demiştim. Sanki o kelimeler, içimdeki sızıyı biraz dindirdi.”
İkisinin arasında ince bir sessizlik oldu. Bu kez Ali’nin sesi duyuldu:
“Aslında bu deyim, duygularla mantığın buluştuğu bir köprü gibi. Söylemek istediklerimizin hem içten hem ölçülü olmasını sağlıyor.”
[color=]Forumdaşlara Soru: Sizce Bu Deyim Neyi Temsil Ediyor?[/color]
Bu küçük sohbetin sonunda fark ettim ki, “tabiri caizse” sadece bir deyim değil, bir ruh hâli. Bazen bir özür, bazen bir çekince, bazen de bir samimiyet işareti.
Kelimelerin tam olarak yetmediği yerde, insani bir zarafet taşıyor.
Peki siz ne düşünüyorsunuz dostlar?
Sizce “tabiri caizse” bir kaçış mı, yoksa bir anlatım cesareti mi?
Bu ifadeyi kullandığınızda siz ne hissediyorsunuz — bir korunma, bir nezaket, yoksa içten gelen bir açıklık mı?
Belki de hepimizin içinde bir “tabiri caizse” vardır; söylenemeyeni anlatmanın, anlatılamayanı hissettirmenin yolu…
Ne dersiniz, sizce hangi anlarda bu deyim dilinizden dökülüyor?