Yeterlilik ilkesi nedir ?

Efnan

Global Mod
Global Mod
“Bir Kahve, Bir İlke: Yeterlilik Üzerine Bir Hikâye”

Bir akşamüstü, forumda sıkça yazıştığımız “Etik ve İnsan” başlığının altına şöyle bir mesaj bıraktım:

> “Bugün ofiste yaşadığım bir olay, beni yeterlilik ilkesinin gerçekte ne anlama geldiğini sorgulamaya itti. Hikâyeyi paylaşayım; belki siz de kendinizden bir parça bulursunuz.”

Ve hikâyem başladı...

---

Bir Ofis, İki Taraf, Tek Soru: Kim Gerçekten Yeterliydi?

Şirketin cam duvarlarının ardında, haftanın en uzun toplantısı sürüyordu. “Proje Aurora” adını taşıyan sunumun ortasında herkesin yüzünde aynı ifade vardı: beklenti. Masanın bir ucunda Emir —stratejileriyle tanınan, analitik bir mühendis; diğer ucunda ise Elif —ekibiyle kurduğu güçlü bağlarla fark yaratan bir iletişim uzmanı.

Yeni bir müşteri için hazırlanan raporda hata çıkmıştı. Emir, problemi soğukkanlılıkla analiz etti, grafiklerle dolu bir çözüm önerisi sundu. Elif ise ekibin motivasyonunun düştüğünü fark edip, herkesin sürece yeniden inançla dahil olabilmesi için iletişime öncelik verilmesi gerektiğini savundu.

İkisi de haklıydı. Ama yöneticileri sadece birini dinlemek istiyordu.

---

Yeterlilik İlkesinin Gölgesinde Kararlar

O gün odada fark ettiğim şey şuydu: insanlar “yeterliliği” farklı tanımlıyorlardı. Emir’e göre yeterlilik, hatayı bulup düzeltmekti; verimlilik, hız ve bilgi odaklı bir süreçti. Elif’e göre ise yeterlilik, insan ilişkilerini ve güveni koruyarak sürdürülebilir başarıyı sağlamaktı.

Bu ayrım, yalnızca iş hayatının değil, toplumsal yapının da derinlerinde kök salmış bir farktı. Tarih boyunca erkeklerin “çözüm üreten”, kadınların “duygusal bağ kuran” yönleri vurgulanmıştı. Oysa modern dünyada yeterlilik, tek bir cinsiyetin doğasına sığmayacak kadar çok boyutluydu.

Peki, hangisi gerçekten yeterliydi? Cevap, belki de “ikisi birden”di. Çünkü yeterlilik ilkesi, sadece bilgi ya da empatiyle değil, ikisinin dengesiyle anlam kazanıyordu.

---

Yeterlilik İlkesi: Kökleri Eski, Anlamı Yeni

Yeterlilik ilkesi (Principle of Competence), özellikle kamu yönetimi, hukuk ve etik alanlarında, bir kişinin görevini bilgi, beceri ve deneyim temelinde sorumluluk bilinciyle yerine getirmesini ifade eder. Antik Roma döneminde devlet görevlilerinden beklenen “competentia” kavramı, hem teknik bilgiyi hem de adil davranış ilkesini kapsardı.

Yani, “yeterli olmak” sadece işi bilmek değil, onu doğru niyetle ve toplumsal faydayı gözeterek yapmak demekti.

Bu ilke, modern dünyada da mesleki etik kodların merkezinde yer alır:

- Doktor, hastasının güvenini korumak için bilgisini sürekli günceller.

- Avukat, sadece müvekkilinin değil adaletin de çıkarını gözetir.

- Öğretmen, bilgi aktarırken bireyin gelişimine rehberlik eder.

Yeterlilik, insanı hem profesyonel hem de ahlaki açıdan bütünleştiren bir kavramdır.

---

Bir Çatışmanın Ardındaki Sessizlik

Toplantı sonunda Emir’in çözümü kabul edildi. Ancak birkaç hafta sonra proje yine tıkanmıştı. Bu kez hata, iletişim eksikliğinden doğmuştu. Emir, verilerin yanlış yorumlandığını fark ettiğinde Elif’e dönüp sessizce “Sanırım haklıydın,” dedi.

O an, ikisinin arasında bir rekabet değil, bir anlayış doğdu. Çünkü yeterlilik, tek başına zekâ ya da duygu değil; işbirliği, farkındalık ve sürekli öğrenme halini gerektiriyordu.

İlginçtir ki, o günden sonra ekip çok daha verimli çalıştı. Emir analitiğini insan ilişkileriyle, Elif de duygusal sezgilerini stratejik düşünmeyle harmanladı.

---

Toplumun Aynasında Yeterlilik

Yeterlilik ilkesini yalnızca mesleki bir ölçüt olarak görmek, onu daraltmak olur. Bir öğretmenin sınıfta adil davranması da, bir ebeveynin çocuğuna karşı sabırla rehberlik etmesi de bu ilkenin bir yansımasıdır.

Toplumda yeterlilik; liyakat, etik sorumluluk ve sürekli gelişimle beslenir. Ancak çoğu zaman liyakat yerini ilişkisel ağlara, etik sorumluluk da “iş bitirme” kültürüne bırakır. İşte tam da burada hikâyemiz toplumsal bir aynaya dönüşür: Bizler ne kadar “yeterli” olmanın gereğini yerine getiriyoruz, ne kadar sadece “yetiyor gibi” davranıyoruz?

---

Empati, Strateji ve Adalet Arasındaki Denge

Emir’in stratejik zekâsı ile Elif’in empatik yaklaşımı birleştiğinde, ortaya güçlü bir ekip çıktı. Bu durum, aslında yeterlilik ilkesinin özünü de açıkça ortaya koyuyordu: bilgi kadar vicdan da gerekliydi.

Duygu, düşünceyi besler; düşünce, eyleme yön verir. Yeterlilik ilkesi bu iki gücü dengeleyen bir köprüdür. Ne salt mantığın soğukluğuna, ne de duyguların karmaşasına teslim olur.

Modern dünyada, liderlik artık sadece yön göstermek değil, dinlemek, anlamak ve dönüşmekle ölçülüyor. Bu da yeterliliğin en insani boyutu: öğrenmeye açık kalmak.

---

Okuyucuya Sorular: Sizin İçin “Yeterli Olmak” Ne Demek?

Belki siz de gün içinde bir karar verirken “Acaba yeterince bilgim var mı?” ya da “Doğru olan bu mu?” diye düşünüyorsunuz.

- Bir yöneticinin kararını hangi ölçütle değerlendirirsiniz: verimlilik mi, adalet mi?

- Bir insanın “yeterli” olduğunu ne zaman hissedersiniz: bilgiyle mi, davranışıyla mı?

- Ve sizce, yeterlilik sadece bir mesleki zorunluluk mu, yoksa ahlaki bir sorumluluk mu?

Bu soruların cevabı, hepimizin içinde saklı. Çünkü yeterlilik ilkesi, dışsal bir ölçü değil; içsel bir pusuladır.

---

Sonuç: Yeterliliğin Sessiz Gücü

Yeterlilik ilkesi, yalnızca mesleki bir etik değil, yaşamın tüm alanlarında geçerli bir rehberdir.

Emir’in aklıyla Elif’in kalbi buluştuğunda ortaya çıkan şey, sadece bir proje başarısı değil; insan olmanın derin bir farkındalığıydı.

Bugün dönüp bakınca şunu anlıyorum: Yeterlilik, bir unvan değil; bir bilinç halidir.

Ve belki de hepimiz, kendi hayatımızın “yeterli” kahramanları olmayı öğreniyoruz.